17 Nisan 2021 Cumartesi

Lavinia

Sana gitme demeyeceğim.

Üşüyorsun ceketimi al.

Günün en güzel saatleri bunlar.

Yanımda kal.


Sana gitme demeyeceğim.

Gene de sen bilirsin.

Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,

İncinirsin.


Sana gitme demeyeceğim,

Ama gitme, Lavinia.

Adını gizleyeceğim

Sen de bilme, Lavinia.

 ÖZDEMİR ASAF 







3 Nisan 2021 Cumartesi

Uy Havar

    Yangınlar,

   Kahpe fakları,

   Korku çığları

   Ve irin selleri, aç yırtıcılar,

   Suyu zehir bıçaklar ortasındasın.

   Bir cana, bir başa kalmışsın vay vay!   

   Pusatsız, duldasız, üryan

   Bir cana bir de başa

   Seher vakti leylim - leylim

   Cellat nişangahlar aynasındasın.

   Oy sevmişem ben seni...


   Üsküdardan bu yan lo kimin yurdu!

   He canım...

   Çiçekdağı kıtlık, kıran,

   Gül açmaz, çağla dökmez.

   Vurur alnım şakına

   Vurur çakmaktaşı kayalarıyla

   Küfrünü, Medetsiz, Munzur.

   Şahmurat Suyu kan akar

   Ve ben şairim.


   Namus işçisiyim yani

   Yürek işçisi.

   Korkusuz, pazarlıksız, kül elenmemiş,         

   Ne salkım bir bakış

   Resmin çekeyim,

   Ne kınsız bir rüzgar

   Mısra dökeyim.

   Oy sevmişem ben seni...


   Ve sen daha demincek,

   Yıllar da geçse demincek,

   Bıçkılanmış dal gibi ayrı düştüğüm,

   Ömrümün sebebi, ustam, sevgilim,

   Yaran derine gitmiş,

   Fitil tutmaz, bilirim.

   Ama hesap dağlarladır,

   Umut, dağlarla.


   Düşün, uzay çağında bir ayağımız,

   Ham çarık, kıl çorapta olsa da biri

   Düşün, olasılık, atom fiziği

   Ve bizi biz eden amansız sevda,

   Atıp bir kıyıya iki zamanı

   Yarının çocukları, gülleri için,

   Koymuş postasını,

   Görmüş restini.

   He canım,

   Sen getir üstünü.


   Uy havar!

   Muhammed, İsa aşkına,

   Yattığın ranza aşkına,

   Deeey, dağları un eder Ferhadın gürzü!     

   Benim de boş yanım hançer yalımı

   Ve zulamda kan - ter içinde asi,

   He desem, koparacak dizginlerini

   Yediveren gül kardeşi bir arzu

   Oy sevmişem ben seni...


Ahmet Arif 



Mona Rosa

 Mona Rosa. Siyah güller, ak güller. 

Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak.

Kanadı kırık kuş merhamet ister. 

Ah senin yüzünden kana batacak. 

Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.

Ulur aya karşı kirli çakallar, 

Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa.

Mona Rosa bugün bende bir hal var. 

Yağmur iri iri düşer toprağa,

Ulur aya karşı kirli çakallar.

Açma pencereni perdeleri çek, 

Mona Rosa seni görmemeliyim.

Bir bakışın ölmem için yetecek. 

Anla Mona Rosa ben bir deliyim. 

Açma pencereni perdeleri çek.

Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi, 

Bende çıkar güneş aydınlığına.

Bir nişan yüzüğü bir kapı sesi. 

Seni hatırlatır her zaman bana.

Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi.

Zambaklar en ıssız yerlerde açar 

Ve vardır her vahşi çiçekte gurur.

Bir mumun ardında bekleyen rüzgar, 

Işıksız ruhumu sallar da durur.

Zambaklar en ıssız yerlerde açar.

Ellerin, ellerin ve parmakların 

Bir nar çiçeğini eziyor gibi.

Ellerinden belli olur bir kadın, 

Denizin dibinde geziyor gibi.

Ellerin, ellerin ve parmakların.

Zaman ne de çabuk geçiyor Mona. 

Saat onikidir söndü lambalar

Uyu da turnalar girsin rüyana, 

Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar.

Zaman ne de çabuk geçiyor Mona.

Akşamları gelir incir kuşları, 

Konarlar bahçemin incirlerine.

Kiminin rengi ak kiminin sarı. 

Ah beni vursalar bir kuş yerine.

Akşamları gelir incir kuşları.

Ki ben Mona Rosa bulurum seni 

İncir kuşlarının bakışlarında.

Hayatla doldurur bu boş yelkeni. 

O masum bakışların su kenarında.

Ki ben Mona Rosa bulurum seni.

Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa. 

Henüz dinlemedin benden türküler.

Benim aşkım uymaz öyle her saza. 

En güzel şarkıyı bir kurşun söyler.

Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.

Artık inan bana muhacir kızı, 

Dinle ve kabul et itirafımı. 

Bir soğuk, bir mavi, bir garip sızı 

Alev alev sardı her tarafımı.

Artık inan bana muhacir kızı.

Yağmurdan sonra büyürmüş başak, 

Meyvalar sabırla olgunlaşırmış.

Bir gün gözlerimin ta içine bak 

Anlarsın ölüler niçin yaşarmış.

Yağmurdan sonra büyürmüş başak.

Altın bilezikler o kokulu ten 

Cevap versin bu kuş tüyüne.

Bir tüy ki can verir gülümsesen, 

Bir tüy ki kapalı geceye güne.

Altın bilezikler o kokulu ten.

Mona Rosa. Siyah güller, ak güller. 

Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak.

Kanadı kırık kuş merhamet ister, 

Ah senin yüzünden kana batacak. 

Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.


Sezai Karakoç 



Bir Garip Orhan Veli

 İstanbul’da Boğaziçi’nde 

Bir garip Orhan Veli’yim 

Veli’nin oğluyum 

Tarifsiz kederler içindeyim

Rumeli Hisarı’na oturmuşum 

Oturmuş da bir türkü tutturmuşum

İstanbul’un mermer taşları 

Başıma da konuyor martı kuşları 

Gözlerimden boşanır hicran yaşları 

Edalım… 

Senin yüzünden bu halim.

İstanbul’un orta yeri sinema 

Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama 

El konuşurmuş, görüşürmüş bana ne

Sevdalım… 

Boynuna vebalim

İstanbul’da, Boğaziçi’ndeyim 

Bir garip Orhan Veli’yim


Orhan Veli





Hasretinden Prangalar Eskittim

    Seni, anlatabilmek seni.

   İyi çocuklara, kahramanlara.

   Seni anlatabilmek seni,

   Namussuza, halden bilmeze,

   Kahpe yalana.


   Ard- arda kaç zemheri,

   Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.

   Dışarda gürül- gürül akan bir dünya...           

   Bir ben uyumadım,

   Kaç leylim bahar,

   Hasretinden prangalar eskittim.

   Saçlarına kan gülleri takayım,

   Bir o yana 

   Bir bu yana...


   Seni bağırabilsem seni,

   Dipsiz kuyulara,

   Akan yıldıza,

   Bir kibrit çöpüne varana,

   Okyanusun en ıssız dalgasına

   Düşmüş bir kibrit çöpüne.


   Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,

   Yitirmiş öpücükleri,

   Payı yok, apansız inen akşamlardan,

   Bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene,

   Seni anlatabilsem seni...

   Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır

   Üşüyorum, kapama gözlerini...


AHMET ARİF 





Ay Karanlık

     Maviye

    Maviye çalar  gözlerin,

    Yangın mavisine

    Rüzgarda asi,

    Körsem,

    Senden gayrısına yoksam,       

    Bozuksam,

    Can benim, düş benim,

    Ellere nesi?

    Hadi gel,

    Ay karanlık...


    İtten aç,

    Yılandan çıplak,

    Vurgun ve bela

    Gelip durmuşsam kapına

    Var mı ki doymazlığım?

    İlle  de ille

    Sevmelerim,

    Sevmelerim gibisi?

    Oturmuş yazıcılar

    Fermanım yazar

    N'olur gel,

    Ay karanlık...


    Dört yanım puşt zulası,

    Dost yüzlü,

    Dost gülücüklü

    Cıgaramdan yanar.

    Alnım öperler,

    Suskun, hayın, çıyansı.

    Dört yanım puşt zulası,

    Dönerim dönerim çıkmaz.

    En leylim  gecede ölesim tutmuş,

    Etme gel,

    Ay karanlık...

                   

Ahmet Arif 





Kaldırımlar

 I

Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında; 

Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.

Yolumun karanlığa saplanan noktasında,

Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.

Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık; 

Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.

İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık; 

Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.

İçimde damla damla bir korku birikiyor; 

Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler...

Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor; 

Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.

Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi; 

Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.

Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi; 

Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.

Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta; 

Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum! 

Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta; 

Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!

Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin; 

İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.

Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin; 

Yolumun zafer tâkı, gölgeden taş kemerler.

Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim; 

Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları! 

Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim; 

Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.

Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya; 

Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.

Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,

Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi...

II

Başını bir gayeye satmış bir kahraman gibi,

Etinle, kemiğinle, sokakların malısın! 

Kurulup şiltesine bir tahtaravan gibi,

Sonsuz mesafelerin üstünden aşmalısın!

Fahişe yataklardan kaçtığın günden beri,

Erimiş ruhlarınız bir derdin potasında.

Senin gölgeni içmiş, onun gözbebekleri; 

Onun taşı erimiş, senin kafatasında.

İkinizin de ne eş, ne arkadaşınız var; 

Sükût gibi münzevî, çığlık gibi hürsünüz.

Dünyada taşınacak bir kuru başınız var; 

Onu da, hangi diyar olsa götürürsünüz.

Yağız atlı süvari, koştur, atını, koştur! 

Sonunda kabre çıkar bu yolun kıvrımları.

Ne kaldırımlar kadar seni anlayan olur...

Ne senin anladığın kadar, kaldırımları...

III

Bir esmer kadındır ki, kaldırımlarda gece,

Vecd içinde başı dik, hayalini sürükler.

Simsiyah gözlerine, bir ân, gözüm değince,

Yolumu bekleyen genç, haydi düş peşime der.

Ondan bir temas gibi rüzgâr beni bürür de,

Tutmak, tutmak isterim, onu göğsüme alıp.

Bir türlü yetişemem, fecre kadar yürür de,

Heyhat, o bir ince ruh, bense etten bir kalıp.

Arkamdan bir kahkaha duysam yaralanırım; 

Onu bir başkasına râm oluyor sanırım,

Görsem pencerelerde soyunan bir karaltı.

Varsın, bugün bir acı duymasın gözyaşımdan; 

Bana rahat bir döşek serince yerin altı,

Bilirim, kalkmayacak, bir yâr gibi başımdan


NECİP FAZIL KISAKÜREK 






Tarihin En Büyük Felaketi: Çernobil

 Öncelikle Çernobil nedir onu konuşalım, Çernobil o dönem SSCB'ye bağlı Ukrayna'nın  Pripyat kentinin yakınındaki bir nükleer santra...